Gülşah Elikbank

Hayatın Çıldırmışlığı

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sizi bilemem ama tesadüflere inanmam ben pek. Her şeyin biz henüz bilmesek de bir nedeni olduğunu düşünürüm. Bazen kolum kanadım kırılmış gibi olur, yüreğim çok acır. Teslim olurum zamanın akışına. Yaradana güvenirim, sığınırım. Bir vakit sonra içimde yeniden bir gülümseme belirir. Bilirim ki, bir şeyler değişmektedir; bütünün hayrına… Payıma düşeni kabullenirim; elimden gelen her şeyi yapmışsam…

İnsanın değiştirmeye gücünün yetmeyeceği şeyleri kabullenmeyi öğrenmesi de gerekli değil mi zaten? Acım kenara çekildiğinde her şeyin zaten olması gerektiği şekilde olduğunu görür, evrenin bu tuhaf adaletine hayran olurum. Bu adalet bazen bizim istediğimiz hızda işlemez, bazen istediğimiz şekile de hiç benzemez. Gönlümüz kırılır gibi olur, içimizde isyankar bir ses yükselir. Sonra biraz daha zaman geçer, biz hepten unuturuz bu kırgınlığı ve işte tam da o zaman, olması gereken oluverir. Biz unuturuz ama evrenin terazisi her şeyi günü gelince tartmayı unutmaz. İnsan bu aklının ermediği düzene hayran olmayıp da ne yapacak? Kafa tutmak belki bir müddet işe yarar ama yaşamın hızlı akışının tersine kürek çekmek gibi biraz böylesi. Vazgeçmek de, korkmak da insani…

İnsan, acıdan, hasretten, ayrılıktan, yoksunluktan elbette korkar ama asıl korkulması gereken, tüm bunları artık hissedemeyen bir kalp değil midir? Sıradanlığı, yavanlığı, yozluğu kanıksamaktan ve tek gerçek sanmaktan daha beter ne olabilir? Çektiğiniz sancıya, uykusuz gecelere, efkârlı iç çekişlere rağmen, yine de o kapıyı açık bırakmak… Asıl cesaret bu değil midir? Kederin, hüznün yılgınlığına kapılmadan, iyiliğin o saf büyüsüne, insanın görkemli ruhuna inanmak, hep inanmak… Bir nedeni olan kişi her nasıla katlanır, demişti ünlü filozof. Tam da böyledir. İnsan kalabilmek için gereken inanca tutunarak direnebiliriz hayatın zalim yanına ve içindeki zalimlere. Delirmiş Evrenin Ortasında zor iş elbet tüm bunlara göğüs germek. Bu ay birçok okula konuk oldum, farklı şehirlerden çocuk ve gençlerle konuşma, tanışma şansım oldu. Onların hayallerini ya da hayalsiz dünyalarını duydukça, bizim kuşağın daha çok çalışması gerektiğine inanıyorum. Üstelik rol modeller çocuklukta çok önemlidir, onlara dönüşmek isteyecekleri bir insan seçmelerini öğütlüyorum. Benim üniversitede hayalim Türkan Saylan’a benzemekti. Onun gibi kız çocuklarının hayatına dokunabilmek… Belki de bu kadar çok çocuk etkinliği yapmanın bir nedeni de budur. Yaşamın öğrettiklerini, güç yol ayrımlarını ve yeni çağda aklı başında kalabilmeyi konuşuyoruz bu sohbetlerde genelde. Öğretmenler çocukların katılımından, sorularından, enerjisinden çok mutlu oluyor. Biliyorsunuz, o yaş grupları kolay kolay karşılıklı etkileşime girmez aslında. Benim sohbetlerimde bunu başarabiliyor olmak, beni de mutlu ediyor.

13 Ocak Cumartesi günü saat 13.30’da çocukları İzmir’in en özel, yeni mekanlarından İzmir Kültür Sanat Fabrikasındaki mitoloji söyleşime bekliyorum. 8- 13 yaş çocuklar için açık, ücretsiz bu söyleşide Türk mitolojisini ve çok sevilen romanım Medusa’nın Pusulası üzerinden tarihi konuşacağız çocuklarla.

Hayatın Çıldırmışlığı

Yorumlar kapalı.