Bülent Ertuğrul avatarı
Bülent Ertuğrul

Antibiyotikler, bakmak ve görmek

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yıl 1928, Londra’da bir bakteriyolog tatil dönüşü dağınık laboratuvarını düzenlemeye karar verdiğinde daha önce bakterilerin (Staphylococcus aureus) ürediği besi yerinin bir bölümünde bakterilerin üremediğini farkına vardı. Orada bir çeşit mantar olan  Penicillium notatum üremiş ve bakterilerin üremesini engellemişti. Normal zamanda böylesi bir karışıklıkta yapılan o besi yerini çöpe atmaktır. Ama laboratuvarını temizleyen adam için bu önemli bir bulgu oldu.

Yaşam bakmak ile görmek arasındaki farktadır belki. Her gün gözlerimizin önünden sayısız görüntü geçiyor ve biz onarı ancak beynimizin yorumlayabildiği kadarıyla anlamlandırıyoruz. Aslında bilim insanları da öyle yapıyor. Bilim rastlantılarla ilerledi diye düşünebilir ama tam olarak öyle değil. Örneğin Arşimet Sicilya’nın bir kasabasında hamamda yıkanırken neden “buldum” diye dışarı fırlar ki? Ya da Newton o elma ağacının altına oturduğunda başına düşen elma sonrası (tam olarak gerçek olup olmadığı bilinmese de yere düşen elmalardan ilham aldığı biliniyor) neden yer çekimi ile ilgili düşünmeye başlıyor. Yaşamda bir çok rastlantı bizi buluyor ancak biz bu rastlantılardaki ayrıcalığı fark edemediğimizde (göremediğimizde) rastlantılar yanımızdan geçip gidiyor. O ayrıcalığı fark edebilmek için sadece bakmak değil aynı zamanda görmek gerekiyor. Görmek için ise o konu hakkında bilgi sahibi olmak.

Yeniden kahramanımıza dönersek, bu bakteriyolog Alexander Fleming‘di. Yıllardır bakterilere üzerine çalışıyordu ve çalıştığı bakteriler her yıl milyonlarca insanın ölmesine neden olan infeksiyon hastalıklarına yol açıyordu. Kahramanımız tedavi konusunda ne yapılması gerektiğini biliyordu. Onları ortadan kaldıraca bir madde. Aslında antiseptikler bu işi yapabilirler ama onları insanlara tedavi amacıyla veremezsiniz. Öyleyse insanlarda kullanıldığında insanlara zarar vermeyecek bir madde bulunmalı. Fleming besi yerinde üremeyen bakterilere baktığında onların üremesini engelleyen şeyin orada üreyen küf mantarı olduğunu farkına vardı. Bir yıl sonra “On the antibacterial action of cultures of a penicillium” (Penicillium kültürünün antibakteriyel etkisi üzerine) adlı makalesi tıp dünyasında büyük ilgi gördü.  Bu konuda çalışmalarını yoğunlaştırdı ama kendisi bu küf mantarından “Penisilin” adını verdiği maddeyi saf olarak elde edemedi ve çalışmalarını 1934’de sonlandırdı. Ama o bir kıvılcım ile ateşi yakmayı başarmış ve insanlığa bu ateşi vermişti. Tanrılardan ateşi çalıp teknoloji, bilgi ve uygarlık olarak insanlığa sunan Prometheus gibi o da bizlere belki de şimdiki uygarlığımız için en önemli bilgilerden birini sundu. Makalesi yayımlandıktan on yıl sonra Oxford Üniversitesi’nden Howard Florey ve Ernst Chain yönetiminde bir grup bilim insanı penisilin ile ilgili çalışmayı yeniden başlattı ve penisilini saflaştırmayı başarıp onu kullanılabilir etkin bir ilaç haline getirmeyi başardılar. İlk kez 1941 yılında kullanılmaya başlanan penisilin II. Dünya Savaşı boyunca yoğun olarak kullanıldı. Bir savaş sırasında yaralanıp yaraları infekte olan askerler genellikle bu infeksiyonun vücuda yayılması nedeniyle yaşamını yitiriyorlarken artık penisilin sayesinde iyileşip tekrar cepheye gidebiliyorlardı. Elbette sadece savaş alanlarında değil infeksiyonu olan tüm hastalar için mucizevi bir işlevi olan penisilin milyonlarca insanın yaşamını kurtardı. İnfeksiyöz hastalıkların ölüm oranları birden bire düştü. Penisilini bulan ve kullanımını sağlayan üç bilim insanı Fleming, Florey ve Chain 1945’de bu çalışmaları sayesinde Nobel ödülünü aldılar.

Her mutluluğun bir sonu olmalı mı? İnsanlık eline geçen fırsatları hoyratça harcamaya devam edince ne yazık ki her mutluluk insanlık için süreğen olamıyor. Bize penisilini armağan eden Fleming Nobel ödülünü aldığı törende yaptığı konuşmada penisilini akılcı kullanmamamız durumunda bakterilerin bu ilaca karşı direnç geliştirebileceğini belirterek insanlığı uyarmıştır. Geçtiğimiz yüzyıl antibiyotik mucizesini yaşayan insanlığı bu yüzyıl antibiyotiklere karşı direnç geliştiren bakteriler beklemektedir. Eğer biz bu durumu görerek akıllıca davranmazsak.

Kalın sağlıcakla.

Antibiyotikler, bakmak ve görmek

Yorumlar kapalı.