Gülşah Elikbank avatarı
Gülşah Elikbank

Sosyal Medya Tehlikesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Aklın kötümserliğindense iradenin iyimserliğini benimseyenlerdenim ben. Sürekli oturduğu
yerden eleştirip hayata hiçbir olumlu katkı sunmayan insanlara doğrusu artık tahammül de
edemiyorum. Sevmek, eylemdir, yazar benim çalışma masamda. Bir şeyleri değiştirmek
istiyorsan, gidişattan memnun değilsen, irade gösterip eyleme geçmen gerekir. Sosyal medya
herkesin kendini bilgelikle sattığı ama çok azının gerçekten o bilgilere sahip olduğu bir yer.
Bu yüzden okurlarımla iletişim dışında kullanmayı, orada saatler geçirmeyi pek sevmiyorum
doğrusu. Yine de olumlu yanlarını yadsıyacak değilim. Ama orada gördüğümüz her şey
gerçek değil ve herkes de orada olduğu gibi değil. Ben genelde neşeli, mutlu anlarımı
paylaşmaktan keyif alıyorum. Mutsuzluğumu, kederimi, isyanımı zaten romanlarımda
yeterince yansıtıyorum.
Aşıklar Gece Ölür romanımdaki şu satırlar gibi; “Hayat dev pençesini karnıma geçirmiş
yerlerde sürüklüyordu beni. Asla iyileşmeyecek bir yarayla nefes alıyor, yürüyor ve insanlarla
konuşuyordum. Görünüşte her şey normal, olması gerektiği gibiydi. İçimdeki kanlı panayırda
ölen palyaçoları kimse görmüyordu.
Caddeye bakıyordum. İki yanımdan hızla akan trafiğe. Herkesin acelesi vardı, gidecekleri bir
yer, onları bekleyen birileri, gerçekleştirmek istedikleri hayalleri. Kimse onlara gerçeği
söylemedi mi? Varılacak bir yer yok, ölüm dışında…
İnsan sevdiğini kaybedince, kendisini de yitiriyordu o bilinmez boşlukta. Ölüm her zaman
dürüst davranmıyordu. Belki de insan, hayatta en değer verdiği şeyleri kaybettikten sonra,
kalanlarla bir çocuk gibi, yalnızca oyalanıyordu.
Dünya benden ve tüm kalbi kırıklardan elbet bir gün özür dileyecekti. Büyük ihtimalle, benim
ölümüm o güne denk düşecekti.”
Bazen sosyal medya paylaşımlarıma bakıp hayatımın güllük gülistanlık olduğunu düşünüyor
insanlar. Daha doğrusu herkes birbirinin dışa yansıttığına aldanıp öyle sanıyor. Oysa hepimiz
kendimizce güçlükler yaşıyoruz. Yaşam mutluluğa çok da izin veren bir yapıda değil, hele ki
bizimki gibi kaotik ülkelerde. Bir de ben sosyal medyanın çok tehlikeli bir yanı olduğuna
inanıyorum. O olağanüstü, takip edilmesi zor akışın içinde gerçekten duyulması gerekenler
duyulmuyor, görülmesi gerekenler görülmüyor. Daha da beteri, nerede bir saçmalık, kötülük
var, o hızla yayılıyor, gündeme oturuyor. Onlarca iyi, güzel şey yapan insan o akışın içinde
kaybolup gidiyor ve bir süre sonra, görülme, duyulma umutlarını da kaybediyorlar. İletişim
fakültesi mezunu biri olarak elbette medyanın ilgi çekmek ve algıyı yönetmek için her zaman

olumsuz, korkutucu haberleri öncelediğini biliyorum fakat bunu sıradan bireyler de böyle
yapıyor artık. Bu nedenle de en önemli, en korkutucu haberler bile gündemde kendine üç
günden fazla yer bulamıyor. Murathan Mungan’ın söylediği gibi, bu ülkede her şey
olabilirsiniz ama rezil olamazsınız. Çünkü rezilliğiniz bile üç günden fazla konuşulmuyor.
Hal böyle olunca kötülükler kol geziyor, suçlular rahat rahat geziyor. Aradaki güzel insanlar
da umutsuzca farklı iletişim yollarını arıyorlar. Bu anlattıklarım size de yakın geldiyse, benzer
duyguları yaşıyoruz demektir.

Sosyal Medya Tehlikesi

Yorumlar kapalı.