Hatice Eğilmez Kaya

O Yar Benim Kime Ne: Benim Şiirim Benim Hatam*

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ölümsüz halk ozanlarımızdan Nesimi, günümüzden yedi yüzyıl önce “Yarin ile hoş musun?” diye soranlara “Hoş olayım, olmayayım, o yar benim kime ne!” demişti.  Fatma Şahin Gündoğan ise “Benim Şiirim Benim Hatam diyor. Mütevazı bir duruş sergileme iddiası ya da hataların benimsenmesi demek değil bu önerme.  Şair iki farklı pencere sunuyor okuruna, biri şiiri diğeri hataları. Her ikisini de benimsiyor. Söylenebilecek sözler,  yapılabilecek eleştiriler karşısında dimdik duruyor. Yaptığımız hatalar; İşittiğimiz öğütlerden ve edindiğimiz deneyimlerden çok daha etkin eğiticilerimizdir.  Bu gerçek şiir sanatı için de geçerlidir. Gündoğan ilk şiir kitabına ad verirken öte yandan ete kemiğe bürünen, son derece damıtılmış bir politika ile çıkıyor karşımıza. Şiirin her şeyden önce -tıpkı hatalarımız gibi-  sahibine özel olduğunu anımsatarak.

Her birimiz varlık adlı uçsuz bucaksız sahilde yapayalnız birer kum tanesiyiz. Hatalarımızla, marifetlerimizle yalnızca biziz ve biriciğiz. Ötekiler bizi, biz ötekileri izleriz; hem dışındayız başkalarının hem de iç içeyiz. İnsan dünyanın, belki de evrenin en tuhaf varlığı… En iyi de en kötü de onda, en güzel ve en çirkin de. Özümüzü bilmek insanlaşma evrimimizde yol gösteriyor bize. Bencillik toptan ölümümüz demek.  Herkes karşısındakini öz “ben”i  bilmeli Fatma Şahin Gündoğan’a göre.  Katışıksız sevebilmeli, yemek ya da ezmek arzusu ile yaklaşmamalı hiç kimseye. Kişi kendisini ısırıp yiyebilir mi? “Herkes birbirine Jan dark (gerçek) / sevebilmeli birbirini / arzulamadan yemeyi ezmeyi / öldürmeyi yok etmeyi / dolunay takmalı gözüne / güneşe sevili…” (s. 49) Çıkarları için değil, toplumun faydası için kendini feda edebilme erdemini daha güçlü dile getirmek için Jan Dark’a telmihte bulunuyor. Anımsayış algılarımızın bize sunduklarını anlamlandırma uğraşımızda son derece etkili bir yoldur kuşkusuz.

“Elde yıkama çamaşırların sesi “ adlı şiirini “sokakta perdeler dahi çekilmeden/ ökseye yakalanan kanatsız kadınların sesi” diyerek bitiriyor şair. (s. 26) İnsandır, annedir, sanatçıdır, binlerce farklı kanalla ezilenlerden yanadır fakat ilk önce kadındır. Bir Asya ülkesinde, 21. yüzyılın keşmekeşinde, ne olduğuna henüz karar verememiş, kimliği oturmamış bir toplumda kadındır. Yüklendiği misyonun farkına varmış, bireycilikten uzak bir şiir öznesi olarak kendisini etkileyen hüzün, keder ve terk edilmiş yüklü bir sesi şiirini okuyanlara da işittirmek istiyor. İşitmek çoğu kez karanlığın yırtılmasında ilk ve kocaman  adımdır.  Toplumcu gerçekçi bir şair Gündoğan. İnsana, bütün canlılara, kente, topluma,  tanığı olduğu çağa ve olaylara duyarlılıkla bakıyor. Beni ilgilendirmez demiyor asla.

Afrika’da ya da Avrupa’da, Asya’da ya da Amerika’da, belki de dünyanın başka bir yerinde yaşamak hiç mi hiç önemli değildir. Yaşamaya başlayan ve ömür adındaki sürede yaşama eylemini sürdüren herkes, aynı varlık ağacının bir dalıdır. Ne söylersek söyleyelim, ne yazarsak yazalım devasa bir bütünün ortasına atarız her birini. Gündoğan “Benim Şiirim Benim Hatam”ın ön sözünde “Şair yazılan her şiirin dünya üzerinde şiir gölüne atılan minicik bir ses olduğuna inanır. O katkının boyutunun ve ne kadar yaşayacağının bir önemi yoktur. Çünkü hepsi bir şekilde birbiri ile etkileşimde olduğu sürece, şiirin diyalektik olarak gelişmesi ve ileriye yönelik kolektif bilinci şekillendirmesinde rol oynaması kaçınılmazdır…” diyor. (s.4) Şiirin evrensel boyutu şairi, yaşadığı toplumu ve ülkeyi, bütün aidiyetlerini aşan bir kimliğe sahiptir. Ben değil, biz diyebilmenin anahtarıdır aynı zamanda.

“Mea poetica mea culpa yani Benim Şiirim Benim Hatam” çağların ötesinde bir kabul ediş.  Kaybolmaktan, hata yapmaktan, düşmekten, yanılmaktan hatta bazen aldanmaktan korkan yanımız bizi güçlü zincirlerle toprağa bağlar. Oysa şiir kanatsız oluşumuzu bile unutturma gücüne sahiptir;  olgunlaştırır, bilge kılar bizi.  Yürümek de durmak da, dinlenmek de koşmak da, bazen geriye bazen ileriye bakmak da hep şiire dahildir. Düşe kalka, dizlerimiz yaralanarak, fakat inatla yola devam ederek varoluşsal anlamımızı tamamlarız. Bir meyvenin kabuğu ta kendisi değil midir ve henüz dalda oluştuğu andan itibaren en ongun haline özlem duymaz mı: “yitiyorsan dönüyorsun aslına / bir zar içinde şiirinden soyulmuş / ongun kabuklarınla…” (s.5)

Dünya, biz ve ötekiler olarak ikiye ayrılıyor ta en baştan beri.  Biz ötekilerin umurunda değiliz, onlar da bizim umurumuzda değiller. İnsanların kendisi ve en yakınları ile dünya arasında “insanlar” var. Hayvandan farklı fakat kendileri gibi gerçek insan olmayan varlıklar. Mekanın bir parçası gibi dekordan ibaretiz birbirimiz için. İnsanlar seyrediyor, insanlar laf ediyor, insanlar bizden değiller asla. Bu sanal duygu çok tuhaf. Ve son yirmi yılda, aslında tam olarak milenyumla başladı. Biz ciddiye almıyor, haklarında bir şeyler söylemek için izliyoruz insanları.  Onlar da eğer saklanırsak başarabildikleri kadar bizi. Fatma Şahin Gündoğan dizeleriyle işte bu çaresiz gidişe itirazını ortaya koyuyor.  Çözüme ulaşılmasa da bireysel düzelti eylemini sıkı sıkı imleyerek.

*Fatma Şahin Gündoğan, Benim Şiirim Benim Hatam,  Tunç Yayıncılık, Mayıs 2022, İstanbul

O Yar Benim Kime Ne: Benim Şiirim Benim Hatam*

Yorumlar kapalı.