Atalay Dönmez

Yasaksız Bir Geleceğe

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Sanat, insanın duygu, düşünce ve hayallerini somut ve soyut malzemelerle, yaratıcı gücünü kullanarak anlatmasıdır” der tanımda. Sanatın Mimari, Heykel, Resim, Edebiyat, Müzik, Tiyatro ve Sinema olmak üzere yedi dalı vardır. Bu türlerin hemen hepsi, tarih boyunca tüm dünya üzerinde ülke yönetenlerin hışmına uğramıştır. Birçok değerli sanatçı hapsedilmiş, kitaplar başta olmak üzere birçok değerli eser imha edilerek tarihe gömülmüştür.

Baskı dönemlerinde ülkemizde de durum farklı değildi. Nice halk ozanları ve şairler yazdıkları şiirler ve türküler yüzünden ne zulümler gördü bu topraklarda. Yakın tarihimize baktığımızda Sebahattin Ali, Nazım hikmet, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Cevat Şakir, Aşık Mahzuni gibi Türk edebiyat sanatına değer katmış yazarlar ve şairlerin birer mahpus geçmişi vardır. Bunlar en güzel eserlerini hapishane yıllarında üretmiştir. Sinop Cezaevine gezmeye gittiğimde, Sebahattin Ali’nin yattığı bölümü ziyaretim sırasında yazarın, cezaevi olarak kullanılan Sinop kalesinin dış duvarlarına vuran hırçın Karadeniz dalgalarının sesini dinleyerek “Aldırma gönül” şiirini hangi duygularla yazdığını iliklerime kadar hissetmiştim. Yaşar Kemal’in, İnce Memed, Ağrı Dağı Efsanesi, Bir ada hikayesi dörtlemesi ve diğer eserlerini okurken yazarın içinde kopan fırtınaları hissetmemek mümkün mü? Ferhan Şensoy’un Ferhangi şeyler oyununda ”Mahsuni siz diskoda tepinin diye yapmadı” diyerek bahsettiği Aşık Mahsuni’nin domdom kurşunu Türküsünün acılı hikayesini bilmeyeniniz var mı?

Edebiyat her dönemde en çok saldırıya uğrayan sanat dalı olarak bilinir. Faşist Hitler zamanında bir gün içinde 25 bin kitabın yakılmasını, 12 Eylül dönemine tonlarca kitap, dergi ve gazetenin imhası asla unutulmadı. Halkı baskı altında tutmak isteyenlerin en korktukları şeydir yazılı neşriyat. Sinema, Tiyatro, Heykel ve Resim sanatları da bu yasaklardan nasibini aldı.

Ancak ülkemizde 12 Eylül sonrası yeniden demokratikleşme süreci olan 1980’li yılların ortalarından, 1990’lı yılların sonlarına kadar, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış yöneticilerin haklarını vermek gerek. O dönemlerde özellikle kendileri ile ilgili eleştiri ve hiciv içeren tiyatro oyunlarına, Sinema filmlerine ve karikatürlere karşı oldukça hoşgörülü davranmışlardı. Hakaret ve aşağılayıcı unsurlar içermedikçe eleştirinin doğallığını savunmuşlardı. Özal, Demirel, Çiller, bu eleştiri ve hicivlerin en çok hedefi olan siyasilerdi.

Hiçbir gazeteci ve sanatçının mahkemeye verilmediği, tazminata mahkum olmadığı, hatta sanatçıları kendilerinin diğer siyasetçilerden daha az konu edildiğinden dolayı esprili bir şekilde haşlandığı bir zihniyetten, gözünün üzerinde kaş var mağduru sanatçıların ve gazetecilerin yaşadığı bu günlere. Ne yazık değil mi?

Sevgiyle kalın dostlarım.

Yasaksız Bir Geleceğe

Yorumlar kapalı.