İnsan bir diğerini sadece anlattıklarıyla değil, anlatamadıklarıyla da tanır. Sustuklarıyla da
duyar. Hakikatin çoğu bu sessizliğin içindedir zaten. Doğru kişiyle karşılaştığımızda tüm
seslerin susup başka bir dilin konuşulmaya başlaması bundandır.
Oysa insanlar sevilmek için kusurlarını, zaaflarını birbirlerinden saklayarak, olmadıkları ve
olamayacakları biri gibi davranıyorlar. Halbuki sevdayı gerçek kılan bu kusurlara rağmen sizi
anlaması, sevmesi ve kucaklamasıdır. Sizi her halinizle kabullenen ama onunlayken daha iyi
bir insan olma arzusunu sizde uyandıran kişi geldiğinde kalbiniz zaten anlayacaktır. Fakat
yıllar geçerken hepimiz çeşitli yaralar alıyoruz. Bunların en zor iyileşeni aile içinde aldığımız
derin yaralar oluyor. Çünkü en savunmasız ve sevgiye muhtaç olduğumuz yer, ailemizin içi.
Geçen haftalarda verdiğim Hayat Tasarlama Sanatı eğitimimde, aile konusu eğitim
başlıklarından biri olduğu için yine gündeme geldi. Aile bize anlatıldığı ya da kabul etmemiz
beklendiği üzere, pembe bir bulut değil. Kara bir bulut… Ömrümüz ailemizin yol açtığı
yaraları iyileştirmek için umutsuzca çabalamakla geçiyor. Yine Mevlana’nın bir sözüne
hatırlatacağım burada. 'Aldığın yara, ışığın sana akacağı yerdir' der Rumi. Kelime sözcüğünün
kökeni Arapça kelm’den geliyor ve bu sözcük, o dilde yara anlamına da geliyor. Kelimeler
isterse insanı yaralar. Fakat isterse kelimeler bir yaraya merhem de olabilir. Bu yüzden
iletişim dilinde söylediklerimiz kadar, söylemediklerimiz de önemli.
Bir ilişkide kabul ettiklerimiz kadar, reddettiklerimiz de mühim. Çizgiyi iyi belirlemek
gerekiyor. Ben bir yazar olarak kelimelerin yalan söyleyebileceğini en iyi bilen insanlardan
biriyim. Seçimi yapan insandır. Dilimiz zehir de taşıyabilir, merhem de… Çocuklukta
edinilen deneyimler, kendi ailemizi kurarken bize yol gösterebilir. Her biten ilişkinin bir
diğerinin mayasını hazırlar. Ders alanlar için yenilik kötü bir şey değildir.
Her şey geçiyor ama acı çekmiş olmak geçmiyor, varlığını derinden hep bir sızıyla size
anımsatıyor. Yolculuklar, savruluşlar, dibe vurup yeniden ayağa kalkmalar hep bu yüzden.
Deneyim insanın yürek sızılarının toplamıdır.
İnsan kalbi yuvasını arar arsızca çünkü kalbiniz neredeyse yuvanız oradadır. İnsan bir yere,
birine ait olmak ister. Kalbi henüz demir atmayanlar aradığını henüz bulamayanlardır.
Edebiyat, başka hayatların provasıdır, demişti sevdiğim bir şair. Sahiden öyledir. İnsanın tüm
hataları kendisi yapacak kadar geniş bir vakti yok. İyi romanlar bu işi bizim yerimize de
yapar.
Aşkın Gölgesi romanım farklı dillerde yayınlandıktan sonra birçok okurdan mektup aldım.
Bambaşka ülkelerden kadınlar aynı romanda kendi öykülerini dahası acılarını bulmuşlardı.
Yazarının yazarken hissettiği kederi okuru da okurken duyumsar çünkü. Sahici olan her
zaman kalbe dokunur. Kelimeler bu işe de yarar, hiç gitmediğiniz ülkelerde sizin adınıza da
konuşurlar. Bu hafta iyi bir romanla kendinizi ödüllendirmenizi, beni de hangi romanı
seçtiğinize dair haberdar etmenizi dilerim.
Yorumlar kapalı.