Günnur Berber

Aradaki 50 yıla rağmen

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hayat, ayna gibidir. Dikkatimizi nereye çeviriyorsak, o yöne dair işaretler ve imkanlar sunar. Uzun zamandır kendime değil, etrafımdakilere odaklı yaşıyorum. Gözlemlediğim her şey, bana bir şeyler fısıldıyor. Bu fısıltılardan bayram öncesi, İzban girişinde yankılanmıştı.

Tamirhane çırağı olduğu üzerindeki tulumu ve makine yağı içindeki ellerinden belli olan 18’ine varmamış bir çocuk gördüm. Turnike başında elinde bir kart, ama belli ki içinde bakiye yok. Okutuyor, olmuyor biraz bekliyor, tekrar okutuyor. Sanki bir mucize ile kart “tamam geç” diyecek . Akşam iftara az kalmış, herkes telaşlı bir şekilde evine yetişmeye çalışıyor. Bu çocuk ise turnike başında mahzun bir şekilde duruyor. Kartının geçmediğini anlayarak, kendi kartımla turnikeden geçirdim onu. Teşekkür ederken yüzüme bile bakamadı, ilk bulduğu banka oturup başını öne eğdi. Gözlerindeki mahcubiyet ve gurur kırıklığı o kadar belirgindi ki…

Bu olaydan birkaç gün önce ise 70 yaşlarında bir teyzeyi pazar arabasıyla işlek bir yolda satış yaparken gördüm. Yanına oturdum sohbet ettik. Bazı ürünleri üçe alıp dörde satmaya çalıştığını anlattı. Akşam bir ekmek, bir kase çorbaya ulaşırsam yetiyor, dedi. Sonra duraksadı “Ölsem de kurtulsam”…

Yaşadığım bu iki olay. Birbirleri arasında en az 50 yaş olan iki kişi…

Aynı mahcubiyet,aynı umutsuzluk, aynı hayal kırıklığı..

Tren geldiğinde oturacak yer bulduğuma sevinmiş, başımı trenin camına yaslayıp, derin düşüncelere dalmıştım. Etrafımdaki manzara bulanıklaşırken, aklımdan geçen tek şey ülkemin ekonomik durumu ve geleceğiydi. Bu belirsizlik içinde, bazı hayatlara öncelik vermem gerekiyorsa, bu kesinlikle gençlerin hayatı olmalı diye düşündüm.

Sonra birkaç gün önce konuştuğum o yaşlı teyze geldi gözlerimin önüne ve bu düşüncelerimi onunla paylaştım. Ülkenin çok daha iyi seviyelere gelmesi için bu zorunluluğun hepimizi birleştirdiğini ve dayanışma içinde olmamız gerektiğini anlattım…

Teyze bana anlamlı bakışlarla baktı ve ellerimi nazikçe tuttu. Sessizliğini bozarak, “Gençlerimiz bizim geleceğimiz,” dedi. “Onlara umut vermeli ve her türlü desteği sağlamalıyız. Birlikte hareket edersek, bu zorluklardan da üstesinden geliriz.” ve devam etti

“Biliyorum bizim de bir tane canımız var ve bizim de bir tane yaşanacak hayatımız var. Ama biz kurtuluş savaşı çocuklarıyız. Bizler cephede toprağı vatanı uğruna can veren hayatlarını yok sayan neslin onlara minnet duyan, onların fedakarlıklarını onurlandıran ve bu vatanı sonsuza dek korumayı and içen bir neslin çocuklarıyız. Onlar bizler için canlarını yok saydıysa bizler de evlatlarımız gerekirse için az yemeyi onlara öncelik sunmayı  rahatlıkla göze alırız”

Sonra gülümsedi, yanağımı okşadı…

Toplumsal çıkarları bireysel çıkarın önüne koyan her insan gibi, pazar arabasını alıp gelecek için, yeni nesiller için umut dağıtmaya geri gitti…

Aradaki 50 yıla rağmen

Yorumlar kapalı.